10 Aralık 2008 Çarşamba

A ile Ö'nün çelişik önermeleri


A: Şuursuz sakinim.
Ö: Mantık candır.
A: Goril büyüsü yaşıyorum sanırım, ihtiyaç sadece anne goril şefkati... Buğulu Bo Derek gözlerim var.
Ö:Yaş 16 candır.
A: Hapşu
Ö: Benimle yaşa
A: Aslında herşey rüzgardan kulağımıza üflüyor ya...
Ö: Seninki biterse benimki de biter. Bitiş candır. Long island candır.
A: Alkış ve loleyloley candır.Mikorason candır. Herşey çok saçma ve anlamsız. Aslında anlamlı çünkü. Saçma ama neden biz böyle anlamlı/anlamsız saçmaları buluyoruz?
Ö: Yaş 16, cenin nietszche’den kalma duyguların iğdiş edilmiş halini soluk ışıklı bir bar taburesinden yaşamanın şaşkınlığı içimde. Şimdi sen; belirsizliğin tavan arasından yarım çekilmiş fotoğrafların arasındasın. Kimi nereye koyacağını bilememenin huzursuzluğu gırtlağından midene yakıcı şömine ateşiyle sızar. Oysa ki sen! Herşeyi alması gereken zamandan önce yaşamanın ağzına yapıştığı zamanların vahşi güzelliğisin.
A: Hezeyanlar, aslında otel odası hezeyanları bunlar! Ama vahşi güzelliğimi yabani duruşum gizlemiyor. Ayrıca yamuk gözlerim bu satır boşluklarında ve hala buğulu bir Bo Derek bakışım var. Ama gerçekleri hiçbiri benim kadar gizlemiyor. Ala alenen! Option artık geç bir seçim benim için. Kısmet işleri bunlar ama elbet bir hayırlısı da vardır.
Ö: Allah saf, bir biz değiliz ile başlayan cümlelerin sonu kafada ışık ile biterse! Olmasın senden uzakta bir beylik.
A: Yok o beylik, niteliksiz n-iyelik zamiri anca! Ama bu da bir dönem değil mi? Prozac nation.
Ö: Prozac candır. Sürekli aynı şeyler ortada çözüm olmayan sürekli bir beklenti içinde geçen latinceler!
Herşey bu kadar ulaşılabilir olmasaydı ya da dağınık; kalbimdeki filozof çok daha kolay çıkardı ortaya. Aralık’ın ikinci yarısı diyor tarih. Oysa tarih bu kadar aralık’ın ikinci yarısı olmasaydı ve ben diyebilseydim... tarih 10.12.2008, seni gökyüzünde kalan büyük ayı kadar seviyorum. . Oysa tarih bu kadar aralık’ın ikinci yarısı olmasaydı ve ben diyebilseydim... tarih 10.12.2008, ben içinde seni tanıyabilen kadın, tellerin değdiği sesi sana ulaştırmanın hazzıyla içimde kocaman bir Baudelaire taşıyorum. Ey koca Tanrı! Kal gölgemde.
A: Ben Phersephone ya da Antigone ya da hala yeşil akik yüzüğü bekleyen İseut olabilirdim. Ama artık bir beklentim yok, bu ise feci.
İnsanlar çok fena kuzen! İnsanlar çok hayvani!
Geçmiş güdülerinden habersiz, geçmişlerinden bihaber. Bense geçmişimden korkan bir yaban tohumu. Neden tohum açamadığından ve vahşi güzelliğimi örten o gözlerim tüm yabaniliğim gibi satır aralarını boş bırakıyor. Tüm korkularım gibi satır aralarını boş bırakıyor.
Ö: Bir kere bıraktın mı ipin ucunu, kuyu derin değil ip kısa oluyor. Karanlıkta sergilenen tüm resimler senden hala bir boy aynası aslında. O kadar bir tarih var ki karşımda bir o kadar çaresizlik yanımda.
Çalan dili ana dilim olmayan tınıların karşısında sana ait tınıları içimde bulmayı umut eden bir kadınım ben. Kadın mıyım? Yoksa 16?

Muğla, Bodrum


1 yorum:

costa sin mar dedi ki...

nice blog
i only understand baudalaire
jajajjajaj
i like pictures

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...