15 Haziran 2020 Pazartesi

Haziran ortası Ekim yağmuru

“Korkunun ve bencilliğin cumhuriyetinde kabalığın kırıcı saltanatıydı yaşadığım.” 
Şükrü Erbaş

Yaz başlangıcında, kışın sıkışmışlığının tedirginliği var üstümde
Haziran ortası Ekim yağmuru…
Benden bir farkı yok gökyüzünün
Senden bir farkı yok kalbimin
Oysa ki her şey bir kabule bakıyor
Oysa ki her şey ortada, öylece duruyor
İnkarının kabulüne ihtiyacım var
Kendi duygusuyla barışamayanın mesnetsiz adımlarıyla yol almam
Suskunluk saygı duyduğum sakinlik olsun isterim
Kaynağı varsa…
Verdiğimi aldığım bir gecede
Aldığımı anladığım bir hayatın orta yerindeyim
Aşktan uzak bu iç çekişler
Aşk artık anca uzaktan selamımdır.

Hey mösyö,
Tek bir adımınız var atacak
Tek bir hamleniz var oynayacak
Dürüstlük kalbinizin kamçısı değilse eğer
Zaman asla çözüm olmayacak.
Yok sayılmış gecelerim için ihtiyaç duyduğum uyku haplarının sebebi olarak sizi kılmam
Herkesin mutsuz geçmişi kendine 
Ben vardığım yerin tadını çıkarmakla meşgulüm, her an
Siz nerdesiniz?
Hala güzel misiniz?
Hala kendinizle yüzleşmeden nefes mi alıyorsunuz?
Sabahın tatlı esintisi açık pencereden yanan ayaklarımı rahatlatıyor
Siz nerdesiniz?
Hey mösyö!
Artık sizli bizli cümlelerimin mi öznesisiniz?

Kurtuluş, İstanbul











24 Nisan 2020 Cuma

konuşalım mı?

Zamanın kendi içinde kendine çarpıp, kendine geri döndüğü anlar toplamındayız.

Bana inananlar kadar inanmadım kendime, insanın kendine karşı işleyeceği en büyük günahı yaşıyorum. Durup durup kendime ihanet ediyorum. 

Öyle mi gerçekten? Yoksa bu sadece değeri olacak edebi bir cümle mi? Hangi ben yazıyor bu cümleleri? Hangi ben yazdığını okuyup, bu yazılabilir onayını veriyor. Hangi benin silmediği cümleler bunlar?
Kendi peygamberi olamayacak kadar kayıtsızım kendime.  

İçimde, bilmediğim dillerdeki şarkılar, beni bilmediğim ülkelere yakınlaştırıyor. 
Kurtarılmaya ihtiyaç duyan prenses kanım, çocukluk masallarından. Al beni götür izlanda’ya, gün ışığı olunca dayanamayıp kendinden vazgeçenlerin arasına… Al beni götür paraguay’a, bi yudumla gelmişiyle geçmişiyle yüzleşecek olanların arasına. 
Al beni götür dediğimde kim ben, kim beni alacak olan. Bir varlar, bir yoklar.

Beni hatırladın mı diye soruyor içimde biri. Üstüne karanfiller ektiğimiz kabuslarımızdan kalmadı çok şükür de içimin odalarında dolaşan bi hayalet hala var. Bana sürekli “olacakların hepsini gördüm ama asla olmayacak” diyen. İşte bu sakıncasız cümle, beni yeni yeni hakimiyet kuran inançsızlığa götürüyor. Öyle bi inançsızlık ki, hani gürül gürül akmaya hazır bir nehrin tam ortasında akışı değiştiren koca bi kaya gibi duruyor. O duruyor ya, ben de duruyorum. Yine geldik mi durist turistliğimin en karanlık noktasına. 

Sana gösterebilirim en karanlık hallerimi, eğer görmeye razıysan. Sana dediğimde bi nefesim kesiliyor, sen kimsin? Sen dediğim benden ne kadar uzaktasın? Sen dediğim hep değişen bir gizli özne.
Ben dediğim 
Pandemi 39.gün. Gün batımı çok uzak. 

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...