24 Nisan 2020 Cuma

konuşalım mı?

Zamanın kendi içinde kendine çarpıp, kendine geri döndüğü anlar toplamındayız.

Bana inananlar kadar inanmadım kendime, insanın kendine karşı işleyeceği en büyük günahı yaşıyorum. Durup durup kendime ihanet ediyorum. 

Öyle mi gerçekten? Yoksa bu sadece değeri olacak edebi bir cümle mi? Hangi ben yazıyor bu cümleleri? Hangi ben yazdığını okuyup, bu yazılabilir onayını veriyor. Hangi benin silmediği cümleler bunlar?
Kendi peygamberi olamayacak kadar kayıtsızım kendime.  

İçimde, bilmediğim dillerdeki şarkılar, beni bilmediğim ülkelere yakınlaştırıyor. 
Kurtarılmaya ihtiyaç duyan prenses kanım, çocukluk masallarından. Al beni götür izlanda’ya, gün ışığı olunca dayanamayıp kendinden vazgeçenlerin arasına… Al beni götür paraguay’a, bi yudumla gelmişiyle geçmişiyle yüzleşecek olanların arasına. 
Al beni götür dediğimde kim ben, kim beni alacak olan. Bir varlar, bir yoklar.

Beni hatırladın mı diye soruyor içimde biri. Üstüne karanfiller ektiğimiz kabuslarımızdan kalmadı çok şükür de içimin odalarında dolaşan bi hayalet hala var. Bana sürekli “olacakların hepsini gördüm ama asla olmayacak” diyen. İşte bu sakıncasız cümle, beni yeni yeni hakimiyet kuran inançsızlığa götürüyor. Öyle bi inançsızlık ki, hani gürül gürül akmaya hazır bir nehrin tam ortasında akışı değiştiren koca bi kaya gibi duruyor. O duruyor ya, ben de duruyorum. Yine geldik mi durist turistliğimin en karanlık noktasına. 

Sana gösterebilirim en karanlık hallerimi, eğer görmeye razıysan. Sana dediğimde bi nefesim kesiliyor, sen kimsin? Sen dediğim benden ne kadar uzaktasın? Sen dediğim hep değişen bir gizli özne.
Ben dediğim 
Pandemi 39.gün. Gün batımı çok uzak. 

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...