8 Şubat 2015 Pazar

müzeyyen bugün gitti

Beyaz şaraplıksın sen, daha azı ya da daha fazlası değil; azıcık dumanlı. Ahkâmım ancak böyle kesilir.
Seni birkaç paragraflık yazılara mı sığdırabilecektim ki, yetmezdi ki, yazamadım. Hangi mesafede, hangi halde olduğunun bir önemi yok, hala pencere demirlerinden güç alıyorsa ellerim. Zemin kat pencerelerine dayanıyorum, benim pencerelerim hiç öyle olmasın…

Şimdi boşluk… Rüzgarın bile yönünü değiştiremeyeceği bir yokluk…  Çok hüzünlüyüm, bildiğin “hüzün”.
Durumla değil, kendinle mücadele… İşte bize bunu yazmış…

Şimdi ne desem ki… Sana desem ki, seni o kadar çok seviyorum ki. Senden başkasını bir daha bu kadar çok sevmek bile istemiyorum.  Ve içimdeki bitmeyen isteğin gerçekleşmesi için elimde kalan tek riski alıyorum. İnsan severken de, ayrılır… Şimdi neden ayrılmak zorunda olduğumuzu anlayabilir misin? Beni, belki de son kez olma ihtimaliyle, anlayabilir misin?

- ben o çocuğu çok sevmiştim...
dedi baba yarısı, sonra rakıyı ağzına götürdü.
-ben de...
dedim.
rakı boğazında kaldı... benim boğazımda ne cümleler kaldı...

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...