Ana caddeki, rahatça görebildiğim sokak lambasının sabaha karşılığında görsem mi seni…
İnsanları bu eve toplamanın aslında bir işe yaramadığını
bilerek, yaratılan yeni hikayelerin solukluğunda, çekmecelerimi senden kalanlarla
kaplıyorum.
Benden beklenenin ağırlığı altında, senden kalanları
çıkarıyorum. Belki, edebiyat bile böyle bir şeydir. Öyleyken, böyleyi yazabilme dürtüsü...
Kaçışlarımızın ardındaki bize ulaştığımızda, sahip
olduklarımızın kıymetini bilemeden elimizden kaymalarını görmek, insanda bu
hayata karşı umutsuz bir çaba “isteği” doğuruyor. Seni düşündükçe aklıma bu geliyor.
Buradasın ama burada
değilsin. Muhtaç da değilim, hasret de.
Aslında zaten hiçbir şeye muhtaç olmamalıyım.
Artık bira kapaklarını da çakmakla açabildiğime göre, “başka?” kimseye
ihtiyacım olmadığını hesapladığım bir yaşama karşı, denizin kenarındaymış hissiyle,
yeni birikmişlerimi eliyorum. Eliyorum ki; kalan sağlar benim olsun. Eliyorum ki;
karanlığımın, zamansız birikmişliklerinde ortaya çıkan duygusal hezeyanlarımı,
senden bilmeyeyim.
Kurtuluş, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder