27 Kasım 2008 Perşembe

açıkla-ma


Bir masadayım. Birileri var karşımda.
Parmağım ucunda bir ışık yanıyor. Bir yeri mi işaret ediyor yoksa ben mi deliriyorum?
Tuhaf bir dil belirledim kendime, kendimle kendimce konuşuyorum. İsmini söyleyemiyorum ne zamandır, lugatıma yabancı bu aralar....
Daha çok kelimelerin arkası var isimler yerine.
Dipsomani, dinamik ve varoluşçu açıdan ama.
Kendimden ve aynı masaya oturduğum hayattan değişerek uzaklaşmayı seçmekle, varoluş bunaltısını harmanlayıp baş etmeye çalışmanın pahalı bir yolunu adımlıyorum.
Nötr kapılar, açık ve paslı ama.
Ardına kadar açık ve bir o kadar pas kokan arkasında “neidüğü” belirsiz dumanların yayılmasıyla her şeye ve herkese aynı uzaklıkta yaşamanın bir yolunu buluyorum.
Algı zayıflığı, kırmızı ve gri ama.
Bir gün önce taktığım mor şapkayı ertesi gün beyaz bir ışık paketi olarak kafamda var edebilmekle, “would you?” soru öbeğinin arkasına nice fiilleri yerleştirmenin bir yolunu kuruyorum.
Sözcük oyunları, şablonsuz ve tutkulu ama.
İncinen elden geriye kalan yaralı dizdeki, kurulan cümlelerin arasından eline tutuşturulan cımbızla çekip masanın üstüne koyduğun kabuk gibi üç dişilik loş ışıklı odanın bir köşesinde paylaşmanın bir yolunu keşfediyorum.
Herşey burada zaten. Aynalardaki yüzsüz tanrılara şükretmeli.
İstanbul, Ortaköy

*** görsel buradan alınmıştır

Hiç yorum yok:

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...