9 Aralık 2003 Salı

orda durma


' Yavaş yavaş sürtünen kör bir bıçak' gibi seni bu şekilde hayatımın içinde tutmak.

Eğer bir gün tercih hakkı tanınırsa bana; iğneyi hapa, hapı şuruba tercih ederim. Çabuk olsun, bir anda bitsin diye, ne kadar şiddetli olursa olsun.

Seni aramak istemiyorum. Seni aramak istemiyorum artık. İğneyi kendime batırmak istemiyorum. Benim üstümde kalmasını istemiyorum artık suçun ve günahın. Bak, bunu kendime yapmak istemiyorum, bunu bana yapmanı istemiyorum artık. Ben günahı kabullendikçe, mükemmel sen oldun çünkü. Mükemmel miydin (soru değil). Sen yaşadıklarımın yanlış olduğunu kabul ettirdikçe, içimizde en çok seven sen oldun. Bunu yapmak istemiyorum artık. Çünkü benim yaşadıklarım sadece şefkate olan açlıktı. Birinin dokunuşuna, şefkatine olan doyumsuz açlık. O yüzden manasız bir sürü insanın adı kayıtlı geçmişin defterinde. Kim oldukları önemli olmadı hiçbir zaman, bana gösterdikleri ilgi üstün geldi hep yerlerinden ve zamanlarından. Ve işte sen de bu yüzden vazgeçilmez oluyorsun benim için. Her acıktığımda hiç şikayet etmeden beni doyuruyorsun. O yüzden hala ordasın. Verebileceğin her şeyi verdikten sonra başlıyor senin intikamın. Alıyorum verdiklerini ve karşı koyamıyorum sorgularına.

Ben, eksik yaşanmışlıklar yüzünden evlilik planları yapmaya çalışıyorum, süresi önemli olmayan ilişkiler yaşıyorum ve sonunda hep sana dönüyorum. Sen, içinde hep beni tutuyorsun, ben varmışım gibi düşünüp ben yokmuşum gibi yaşıyorsun, ihtiyaç duyulduğu anda yanlarında oluyorsun (benden ne farkları var), beni sevip onlarla birlikte oluyorsun. Hangisi daha basit ? Üstüme ve yaşadıklarıma yüklediğin ağır mahkumiyetin kelepçesini bırak ellerinden, kendine dön.

Benim en büyük ahlaksızlığım aslında sensin.

Özür dilerim senin hayatındakilerden ve benim hayatıma girip çıkmış olanlardan, sana duyduğum sevgi yüzünden onlara acı çektirdiğim için.

Ve ben hala seviyorum şişede balık olmayı.

Şimdi bir mecburiyetim yok, sana kendimi kanıtlamaya.

Aramızda ipler yok.

Hepsini kopardı zaman.

Kördün, hala körsün kendi yaşadıklarına. O kadar meşgulsün ki benim yaşadıklarımla, onlara isimler takmaya, kendine ayıracak zamanın yok.

Hala içinde yılanlar geziniyor mu? Benim içimdeki karafatmalar derinlerde. Kilitledim onları çıkamıyorlar.

“Kendine dikkat et” diyorum sevgiyle sana, “asıl sen dikkat et” diyorsun sevgiyle bana. “Burada dikkat edeceğim bir şey yok” diyorum gülümseyerek sana, “sen bulursun – neyse!” diyorsun yılanlarının sesiyle.

Akıp gidiyorsun yaşamımdan tutamıyorum seni. Düşüyorum senin yaşamından, sakın, sen de tutma beni.

Dağınık yataklar kapatılmalı artık.

Mahremiyet ya da özel yok senin için. En büyük hatayı burada yaptım belki de ; sana 'ben' olarak geldim, 'senden oluşmuş bir ben' olarak devam ettim. Sen benim teslimiyetimle kendi yaranı sardın, ben sana teslimiyetimle adanmışlığı yasadım.

Bize bak. Ayrı. Birbirine karışıyor kimlikler. Birbirimizi ikileyip durduk onca zaman.

bebek-özgün, arap-evren.
Sen, ben.

İkiyiz artık.

Bir olamasak da,

en azından sıfır değiliz.

Ne bekliyorsun ki benden?

Sessizliğim her zaman dürüstlüğüm oldu.

Göz yaşlarım içimdeki kırılmanın dışa yansıması oldu.

Sana karalama yazılar yazıyorum. Sonra onları birleştirip bütünleştiriyorum. Bize yapamadığımı sayfalara yapıyorum.

Sondayız. Ve sondan başa dönülmüyor. Geleceğin dalgası kabarıyor önümde ve ben seni göremiyorum. Bu yüzden sonun geçitinde elinden tutmayacağım senin. Çünkü hala korkuyorum bana verdiğin değerden, yoruluyorum onu taşımaktan. Böyle olunca birbirimize kurduğumuz cümleler ' kanamalı acil hasta için a rh (-) kana ihtiyaç var'lara dönüşüyor.

Oysa amacım hiçbir zaman seni acıtmak olmadı, hala da değil. Amaç yok. Sadece yaratılan kişilikle var olan arasında kalmış bir kadın var, sana adanmış. Sana adanmışken zaten, daha fazlası beklenen bir kadın. Yorulduğumda çekip gidiyorum, özlediğimde senin istediğin hale bürünüp geliyorum. Devamlı giden gelen ben oluyorum.

Sen hep ordasın. Sözümün bittiği, elimin uzandığı yerdesin.

İki seneden sonra, senden sonra, sana duyulan o muhteşem aşktan sonra seni unutmam mümkün değil.

Ama bunu yapmak istemiyorum artık. Bu aşk bu şekilde beni tutuk ve ezik yapıyor. İçim yalınayak geçiyor içimden böyle olunca. Batacak şeyler doğrudan içime batıyor. İçimin dışı kalmıyor. Bana ait bir ben kalmıyor.

Sen ta baştan yitirilen sevgili...

Artık orda durma.

İngiltere, E.grinstead
( 13:17 ) yani şarabı çekmedim.

*** görsel buradan alınmıştır

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ağladım. Ağlıyorum şu an.

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...