24 Ağustos 2009 Pazartesi

Bir Delinin Akıl Günlüğü / 1

Bugün Salı, sarı Salı, sallanan Salı, sallandıran Salı, sardıran Salı, saldıran Salı, saklanan Salı, saptıran Salı, sarsan Salı, sanan Salı.

Güllaç mı yesek akşam? Rahmetli çok severdi, fıstıklısını ama. Ada’daki evdeydik o zaman. Yaseminler, begonviller bahçeden bize gülümserdi, bembeyaz. Asmanın altındaki çardakta otururduk, senden iyi olmasın yeniyetme bir hanım kızımız vardı evde, her işimize yardımcı olurdu sağolsun, nerdedir acep şimdi, Tanrı bilir ne güzel elleri vardı, inceden pamuk gibi… Her akşam yemek sonrası lokumlu türk kahvesi yapardı bana, içerdim. O’na da fıstıklı güllaç hazırlar sonra giderdi, müştemilattan bir keman sesi duyulurdu. Hiç hatırlamam kimdi, neyin nesiydi… Ama güzeldi, çok güzel. Sarıya çalan uzun saçları vardı, omzundan aşağıya sümbüller gibi sarkan. Üvez renkli akşamüstlerinde sesini duyardım bir tek, kimseye belli etmeden mırıldanırdı, ne söylerdi, ben sever miydim, hiç hatırlamam… Rahmetli gelen sese ağzının kenarıyla gülümserdi, rakı beyazı alırdı gülüşünü… Faytondan gelen sesle yerinden doğrulur, ellerini arkasında birleştirir hızlı adımlarla giderdi, hep bir yere yetişecekmiş gibi hızlı, dan dan diye ayağındaki postalları yere vuran askerler gibi yürürdü, bir kere dönüp bakmazdı çıktığı kapıya. İnatçıydı işte! Ah, zaten o inadından gitti temelli. Yeniyetme mabedinde, ben begonvillerin altında, o meydandaydı en son.

Pardon?
Bakar mısın?
Kime diyorum?!
Rüzgar gülünü saksıya dikme, yapma dedim kaç kere! Fırtına gelecek birazdan, saksıda sağ kalır mı hiç rüzgar gülü? Ama sen de haklısın, kaç fırtına gördün ki şimdiye kadar!? Rüzgar gülü dediğin hassastır, döner kendi etrafında ama anca aldığı güçle… Meltem yarar rüzgar gülüne, samyeli döndürür başını… Fırtınaya bırakırsan rüzgar gülünü, esemez fırtına ismi kadar. Bırakacağı izler üzer diye dokunmaya kıyamaz. Fırtına çıktı mı alacaksın rüzgar gülünü içeriye. Bak o zaman gör gücünü fırtınanın. Ver onu bana, sarsmadan! Bir de, bir bardak su versen, hani ölmüşlerin canına gidenlerden. Çok susuyorum bu ara, ağzımın içinde bir deli tat, pas tutsa rahatlayacağım.

Efendim? Işıkları mı?
Biraz daha dursaydı benim ki, pencereye yansıyordu. Tamam, biliyorum, zamanı geldi, ama her gün biraz daha erken kapatıyorsunuz sanki ışıkları… Uyuyamıyorum ben geceleri, bu pencereden de bir şey görünmüyor. Ne tuhaf ayna bile yok bu odada.

Bodrum

Hiç yorum yok:

Kdv siz

  Yalnızlığım Şapkasız başım Geride bırakılmışlığım Arkadan konuşmadan içime susmuşluğum Yalnızlığım  Bir ten ardında yoksul kalmışlığım Bir...