
Seni birkaç paragraflık yazılara mı sığdırabilecektim ki,
yetmezdi ki, yazamadım. Hangi mesafede, hangi halde olduğunun bir önemi yok,
hala pencere demirlerinden güç alıyorsa ellerim. Zemin kat pencerelerine
dayanıyorum, benim pencerelerim hiç öyle olmasın…
Şimdi boşluk… Rüzgarın bile yönünü
değiştiremeyeceği bir yokluk… Çok
hüzünlüyüm, bildiğin “hüzün”.
Durumla değil, kendinle mücadele… İşte bize bunu yazmış…
Şimdi ne desem ki… Sana desem ki, seni o kadar çok seviyorum
ki. Senden başkasını bir daha bu kadar çok sevmek bile istemiyorum. Ve içimdeki bitmeyen isteğin gerçekleşmesi
için elimde kalan tek riski alıyorum. İnsan severken de, ayrılır… Şimdi neden
ayrılmak zorunda olduğumuzu anlayabilir misin? Beni, belki de son kez olma
ihtimaliyle, anlayabilir misin?
- ben o çocuğu çok sevmiştim...
dedi baba yarısı, sonra rakıyı ağzına götürdü.
-ben de...
dedim.
rakı boğazında kaldı... benim boğazımda ne cümleler kaldı...